Trend Watch

2 Ocak 2008 Çarşamba

Türk Bilim Adamları

Ali Kuşçu: ( ? - 1474 ) Ünlü Bir türk astronomi ve matematik bilginidir.


Ammar : ( 11 yüzyıl ) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan müslüman bilim adamı.


Battani : ( 858 - 929 ) Dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biri trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin.


Beyruni : ( 973 - 1051 ) Dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamı ümit burnu, amerika ve japonyanın varlığından bahseden ilk bilim adamı. Beyruni amerika kıtasının varlığını kristof colomb'un Keşfinden 500 sene önce bildirmiştir. Matematik, Jeoloji, Coğrafya, Tıp, Felsefe, Fizik, Astronomi gibi dallarda eserler yazmıştır. Çağın En Büyük Alimidir.


Bitruci : ( 13 yüzyıl ) Kopernik'e yol açan öncülük eden astronom bilim adamı.

Cabir Bin Eflah : ( 12 yüzyıl ) Ortaçağın büyük matematik ve astronom bilginidir . Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamıdır.

Cabir Bin Hayyan : ( 721 - 805 ) Atom bombası fikrinin ilk mucidi ve kimyanın babası sayılır. Maddenin en Küçük parçası atomun parçalana bileciğini bundan 1200 sene önce söylemiştir.


Cahiz : ( 776 - 869 ) Zooloji İlminin öncülerindendir. Hayvan gübresinden amonyak elde etmiştir.


Cezeri : ( 1136 - 1206 ) İlk sistem mühendisi ve ilk sibernetikçi ve elektronikçi Bilgisayarın babası; oysa bilgisayarın babası yanlış olarak ingiliz matematikçisi Charles Babbage olarak bilinir..
Demiri : ( 1349 - 1405 )Avrupalılardan 400 yıl önce ilk zooloji ansiklopedisini yazan alimdir ... Hayatül hayavan isimli kitabı yazmıştır.

Dinaveri : ( 815 - 895 ) Botanikçi Ve astronom bir alim olarak bilinir.


Ebu Kamil Şuca : ( ? - 951 ) Avrupaya matematiği öğreten islam bilgini.


Ebu'l Fida : ( 1271 - 1331 ) Büyük Bir bilgin tarihçi ve coğrafyacıdır.


Ebu'l Vefa : ( 940 - 998 ) Matematik ve Astronomi bilginidir trigonometriye tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı kazandıran matematik bilginidir.


Ebu Maşer : ( 785 - 886 ) Med-cezir olayını (gel-git) ilk keşfeden bilgindir.

Evliya Çelebi : ( 1611 - 1682 ) Büyük Türk seyyahı ve meşhur seyahatnamenin yazarıdır.


Farabi : ( 870 - 950 ) Ses olayını ilk defa fiziki yönden ele alıp açıklayıp izah getiren ilk bilgindir.


Fatih Sultan Mehmet : ( 1432 - 1481 ) İstanbulu feth eden ve Havan topunu icad eden yivli topları döktüren padişahtır fatihin kendi icadı olan ve adı "şahi" olan topların ağırlığı 17 ton ve bakırdan dökülmüş olup 1.5 ton ağırlığındaki mermileri 1 km ileriye atabiliyordu bu topları 100 öküz ve 700 asker ancak çekebiliyordu..

Fergani : ( 9 yüzyıl ) Ekliptik meyli ilk defa tesbit eden astronomi alimi.


Gıyasüddin Cemşid : ( ? - 1429 ) Matematik alimi. Ondalık kesir sistemini bulan çemşid cebir ve astronomi alimi.


Harizmi : ( 780 - 850 ) İlk cebir kitabını yazan ve batıya cebiri öğreten bilgin. Adı algoritmaya isim oldu rakamları Avrupa' ya öğreten bilgin. Cebiri sistemleştiren Bilgin.

Hasan Bin Musa : ( - ) Dünyanın çevresini ölçen, üç kardeşler olarak bilinen üç kardeşten biri..


Hazini : ( 6 - 7 yüzyıl ) Yerçekimi ve terazilerle ilgili izahlarda bulunan bilgin.

Hazerfen Ahmed Çelebi : ( 17 yüzyıl ) Havada uçan ilk Türk. Planörcülüğün öncüsü.

Huneyn Bin İshak : ( 809 - 873 ) Göz doktorlarına öncülük yapan bilgin.

İbni Avvam : ( 8 yüzyıl ) Tarım alanında ortaçağ boyunca kendini kabul ettiren bilgin.


İbni Battuta : ( 1304 - 1369 ) Ülke ülke , kıta kıta dolaşan büyük bir seyyah.


İbni Baytar : ( 1190 - 1248 ) Ortaçağın en büyük botanikçisi ve eczacısıdır.


İbni Cessar : ( ? - 1009 ) Cüzzam hastalığının sebeb ve tedavilerini 900 sene önce açıklayan müslüman doktor.


İbni Ebi Useybia : ( 1203 - 1270 ) Tıp Tarihi hakkında eşsiz bir eser veren doktor.


İbni Fazıl : ( 739 - 805 ) 12 asır önce ilk kağıt fabrikasını kuran vezir.


İbni Firnas : ( ? - 888 ) Wright kardeşlerden önce 1000 sene önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren alim.

İbni Haldun : ( 1332 - 1406 ) Tarihi ilim haline getiren sosyolojiyi kuran mütefekkir. Psikolojiyi tarihe uygulamış, ilk defa tarih felsefesi yapan büyük bir islam tarihçisidir. Sosyolog ve şehircilik uzmanı.

İbni Hatip : ( 1313 - 1374 ) Vebanın bulaşıcı hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklayan doktor.

İbni Havkal : ( 10 yüzyıl ) 10 asır önce ilmi değeri yüksek bir coğrafya kitabı yazan alim.


İbni Heysem : ( 965 - 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim.

İbni Karaka : ( ? - 1100 ) Dokuzyüz yıl önce torna tezgahı yapan bilgin.


İbni Macit : ( 15 yüzyıl ) Ünlü bir denizci ve coğrafyacı. Vasco da Gama onun bilgilerinden ve rehberliğinden istifade ederek hindistana ulaştı.


İbni Rüşd : ( 1126 - 1198 ) Büyük bir doktor, astronom ve matematikçidir.


İbni Sina : ( 980 - 1037 ) Doktorların sultanı. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor. Hastalık yayan küçük organizmalar, civa ile tedavi, pastör' e ışık tutması, ilaç bilim ustası, dış belirtilere dayanarak teşhis koyma, botanik ve zooloji ile ilgilendi, Fizikle ilgilendi, jeoloji ilminin babası.

İbni Türk : ( 9 yüzyıl ) Cebirin temelini atan islam bilgini.


İbni Yunus : ( ? - 1009 ) Galile'den önce sarkacı bulan astronom.


İbni Zuhr : ( 1091 - 1162 ) Endülüsün en büyük müslüman doktorlarından asırlarca Avrupa'da eserleri ders kitabı olarak okutuldu.

İbnünnefis : ( 1210 - 1288 ) Küçük kan dolaşımını bulan ünlü islam alimi.

İbrahim Efendi : ( 18 yüzyıl )Osmanlılarda ilk denizaltıyı gerçekleştiren mühendis.


İbrahim Hakkı : ( 1703 - 1780 ) Büyük bir sosyolog, psikolog, astronom ve fen adamı. En ünlü eseri marifetnâme, Burçlardan, insan fizyoloji ve anatomisinden bahsetmiştir.

İdrisi : ( 1100 - 1166 ) Yedi asır önce bügünküne çok benzeyen dünya haritasını çizen coğrafyacı.


İhvanü-s Safa : ( 10 yüzyıl ) çeşitli ilim dallarını içine alan 52 kitaptan meydana gelen bir ansiklopedi yazan ilim adamı. Astronomi , Coğrafya, Musiki, Ahlâk, Felfese kitapları yazmıştır.


İsmail Gelenbevi : ( 1730 - 1791 ) 18 yüzyılda osmanlıların en güçlü matematikçilerinden.


İstahri : ( 10 yüzyıl ) Minyatürlü coğrafya kitabı yazan bilgin.


Kadızade Rumi : ( 1337 - 1430 ) Çağını aşan büyük bir matematikçi ve astronomi bilgini. Osmanlının ve Türklerin ilk astronomudur.


Kambur Vesim : ( ? - 1761 ) Verem mikrobunu Robert Koch'dan 150 sene önce keşfeden ünlü doktor.


Katip Çelebi : ( 1609 - 1657 ) Osmalılarda rönesansın müjdecisi coğrafyacı ve fikir adamı.

Kazvini : ( 1203 - 1283 ) Ortaçağın Herodot'u müslümanların Plinius'u , astronom ve coğrafyacı bilgin.


Kemaleddin Farisi : ( ? - 1320 ) İbni Heysem ayarında büyük islam matematikçisi, fizikçi ve astronom.


Kerhi : ( ? - 1029 ) İslam Matematikçilerinden.


Kindi : ( 803 - 872 ) İbni Heysem'e kadar optikle ilgili eserleri kaynak olan bilgin. Fizik, felsefe ve matematik alanında yaptığı hizmetleri ile tanınmıştır.


Kurşunoğlu Behram : ( 1922 - ? ) Genelleştirilmiş izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Halen prof. Behram Kurşunoğlu Amerika da florida üniversitesinde teorik fizik merkezinde başkanlık yapmaktadır

Lagarî Hasan Çelebi : ( 17 yüzyıl ) Füzeciliğin atası, osmanlılarda ilk defa füze ile uçan bilgin.


Macriti : ( ? - 1007 ) Matematikte başkan kabul edilen Endülüslü Matematikçi ve astronom.

Mağribi : ( 16 yüzyıl ) Çağının en büyük matematikçilerinden . Mağribinin eseri olan Tuhfetü'l Ada isimli kitabında üçgen, dörtgen, daire ve diğer geometrik şekillerinin yüz ölçümlerini bulmak için metodlar gösterilmiştir.

Maaşallah : ( 72? - 815 ) Meşhur islam astronomlarındandır. Usturlabla İlgili ilk eseri veren bilgindir.


Mes'ûdi : ( ? - 956 ) Kıymeti ancak 18. 19. Yüzyıllarda anlaşılan büyük tarihçi ve coğrafyacı. Mesudi günümüzden 1000 sene önce depremlerin oluş sebebini açıklamıştır. Mesûdinin eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu anlaşılmıştır.

Mimar Sinan : ( 1489 - 1588 ) Seviyesine bugün dahi ulaşılamayan dahi mimar. Mimar Sinan tam manası ile bir sanat dahisidir.

Muhammed Bin Musa : ( 9 yüzyıl ) Dünyanın Çevresini ölçen 3 kardeşten biri. Matematikçi ve astronom.


Mürsiyeli İbrahim : ( 15 yüzyıl ) Piri reisten 52 sene önce bugünkü uygun Akdeniz haritasını çizen haritacı. Günümüzden 500 sene önce kadar önce yaşamıştır.


Nasirüddin Tusi : ( 1201 - 1274 ) Trigonometri sahasında ilk defa eser veren, Merağa rasathanesini kuran, matematikçi ve astronom.


Necmeddinü-l Mısri : ( 13 yüzyıl ) Çağının ünlü astronomlarından.


Ömer Hayyam : ( ? - 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün keşfi ömer hayyama aittir.


Piri Reis : ( 1465 - 1554 ) 400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını kristof kolomb 'dan önce bilen ünlü denizci.

Razi : ( 864 - 925 ) Keşifleri ile ün salan asırlar boyunca Avrupa'ya ders veren kimyager doktor ünlü klinikçi. Devrinin En büyük bilgini İbni Sina ile aynı ayarda bir bilgin.


Sabit Bin Kurra : ( ? - 901 ) Newton' dan çok önce diferansiyel hesabını keşfeden bilgin. Dünyanın çapını doğru olarak hesaplayan ilk islam bilgini. Matemetik ve astronomi alimi.


Sabuncu Oğlu Şerefeddin : ( 1386 - 1470 ) Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarındandır. Deneysel fizyolojinin öncülerindendir.


Seydi Ali Reis : ( ?-1562 ) Ünlü bir denizci, matematik ve astronomi alimidir.


Şemsettin Halili : ( ?-1397 ) Büyük bir astronomi bilginidir.


Şihabettin Karafi : ( ? - 1285 ) orta çağın en büyük fizikçi ve hukukçularından.


Takiyyüddin Er Rasit : ( 1521 - 1585 ) İstanbul rasathanesi ilk kuran çağından çok ileride asrın önde gelen astronomi alimidir.


Uluğ Bey : ( 1394 -1449 ) Çağının en büyük astronomu ve trigonometride yeni çığır açan ünlü bir alim ve hükümdar.


Zehravi : ( 936 -1013 ) 1000 sene önce ilk çağdaş ameliyatı yapan böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ve ilk böbrek ameliyatını gerçekleştiren bilim adamı..


Zerkali : ( 1029 - 1087 ) Keşif ve hizmetleri ile ün salmış astronomi alimidir.

1 Ocak 2008 Salı

500 bin yıllık homo erectus


Denizli’de 500 bin yıllık homo erectus

Denizli’de bulunan Türkiye’nin ilk homo erectus fosili, bilim dünyasında heyecan yarattı. Bir erkeğe ait 500 bin yaşındaki kafatası fosilinin, ilk insanların dünyaya dağılışları konusunda bilim dünyasına önemli ipuçları sağlaması bekleniyor.
DENİZLİ - Dünyadaki bütün insanların Afrika kökenli olduğu ve diğer kıtalara buradan dağıldıkları, bu sırada Ortadoğu ve Anadolu’dan geçtikleri yönündeki tezleri desteklemesi açısından önem taşıyan fosil, “bilinen en eski tüberküloz vakası” olarak da tıp tarihine geçmeye hazırlanıyor.
Latince “dik insan” anlamına gelen ve modern insanların atası olarak tanımlanan homo erectus fosili üzerindeki inceleme sonuçlarının, bugün ABD’nin saygın bilim dergilerinden American Journal of Physical Anthropology (AJPA)’da yayınlanması bekleniyor.

Çalışmalar hakkında bilgi veren Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Jeolojik Mirası Koruma Derneği (JEMİRKO) Başkanı Prof. Dr. Nizamettin Kazancı, bilim çevrelerinde heyecan uyandıran fosilin, insan kafatasının burundan itibaren üst yarısı olduğunu ve göz açıklıkları, kaşlar ve kafatası kemiklerinden ibaret olduğunu söyledi.

Kazancı, homo erectus fosili üzerindeki inceleme sonuçlarının, bugün ABD’nin saygın bilim dergilerinden American Journal of Physical Anthropology (AJPA)’da da geniş yer almasının beklendiğini söyledi.
Homo erectusa ait bu kafatası parçasının halen JEMİRKO sahipliğinde Ankara’da bulunduğunu ve araştırmacıların fosil üzerindeki çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Kazancı, fosille ilgili şu bilgileri verdi: “Araştırmaya göre, homo erectus kafatası üzerinde tüberkülozun yol açtığı kemik deformasyonları açıkça görülüyor. Böyle kemik deformasyonlarının D vitamini eksikliğine bağlı iskelet ve bağışıklık sistemi zayıflığından kaynaklandığı tıp uzmanlarınca zaten biliniyor. Bilinenler ile fosil üzerindeki buluntular ortak değerlendirildiğinde Anadolu’daki ilk insanların ekvator bölgesinden geldikleri ve siyah derili oldukları sonucu çıkarılıyor. Ekvator bölgesinden kuzey enlemlere doğru göç eden siyah derili insanların, deri yapısından dolayı vücutlarında daha az D vitamini oluştuğu, bunun da iskelet ve bağışıklık sistemlerini zayıflattığı, böylece tüberküloz dahil hastalıklara kolay yakalandıkları tezinin jeolojik geçmiş için de doğru olduğu anlaşılıyor.”

BİLİM DÜNYASI İÇİN İKİ AYRI KEŞİF
Araştırmanın iki ayrı bilimsel yeniliği beraber sunduğunu anlatan Kazancı, şunları kaydetti: “Yeniliklerden ilki, Türkiye’de ilk homo erectus fosilinin bulunmasıdır. Fosilin görünen özelliklerine göre, bulunan kafatası parçası, 20-40 yaş arası erkek bireye aittir. Dünyadaki bütün insanların Afrika kökenli olduğu ve buradan diğer kıtalara dağıldıkları, dağılma sırasında Ortadoğu ve Anadolu’dan mutlaka geçmiş olmaları gerektiği biliniyor ama bir türlü beklenen bulgu elde edilemiyordu. Bu kafatası parçası, ilk insanların dağılışları konusunda önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Fosilin içinde bulunduğu travertenler, termolüminesans yöntemi ile yaşlandırmalara göre 330 bin yıl ile 510 bin yıl arasında oluşmuştur. Buluntu yeri 510 bin yıl olarak yaşlandırılan seviyeye çok yakındır. Dolayısıyla, travertenler içinde kapanlanan iskelet de o zamana, yaklaşık 500 bin yıl öncesine aittir.”

Araştırma ile elde edilen ikinci yeniliğin ise bilinen en eski tüberküloz vakasının tanımlanarak tıp tarihine katkıda bulunması olduğunu anlatan Kazancı, “Şimdiye kadar veremin birkaç bin yıl önce ortaya çıkan bir hastalık olduğuna inanılıyordu. Homo erectus üzerinde bu hastalığın bulunuşu tüberkülozun insanlık tarihi kadar eski olduğunu göstermektedir” dedi.

Kazancı, “Tüberküloz teşhisi kafatası parçasının iç ve dış kalıpları üzerindeki ayrıntılı incelemeler sonucu ABD’de konuldu. Almanya da bu teşhisi doğrulattırılıyor” diye konuştu.



ARAŞTIRMAYI YAPAN EKİP
Kazancı’nın verdiği bilgiye göre, kendisinin de aralarında bulunduğu fosil üzerinde araştırmaları sürdüren ekip, Amerikalı John Kappelman, Türk araştırmacılar Mehmet Cihat Alçiçek, Mehmet Özkul, Şevket Şen ve Alman Michael Schultz isimli bilim adamlarından oluşuyor.
Kazancı, fosilin tür tanımlaması, kafatasının ve içinde bulunduğu kayaların yaşlandırmasının Türk araştırmacılar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi.
TESADÜFLE BULUNUYOR
Prof. Dr. Kazancı tesadüflerle başlayan buluntu ve araştırma hikayesini şöyle anlattı: “Denizli’deki mermer traverten işletmelerden birinde traverten bloklarını kesen işçiler kemik parçalarına rastlıyorlar ve bunu blok içinde çıkarıyorlar. Kemikleri, o sırada tesadüfen burayı ziyaret eden Pamukkale Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Mehmet Cihat Alçiçek istiyor ve alıyor. Daha sonra Türkiye jeolojisi için önemli ve korunması gerekebileceği için JEMİRKO’ya iletiyor. JEMİRKO, Paris Doğa Tarihi Müzesinden Şevket Şen’i de çağırarak örnek üzerinde ekip olarak çalışmaya başlıyorlar. Sonuçlar oldukça tatmin edici gözüküyor.”

Prof. Dr. Kazancı, fosilin üzerindeki bilimsel incelemelerin tamamlanmasından sonra, sergilenmek üzere ulusal bir müzeye teslim edileceğini bildirdi.


KAYNAK: ntvmsnbc

Gen tabancası

Türk bilim adamları, dünyada sadece birkaç üreticisi bulunan bitki ve hayvan biyoteknolojisi çalışmalarında kullanılacak son teknoloji ürünü “gen tabancası” üretti.

ANKARA - Yeni teknoloji, bitkilere ve hayvanlara gen transferi yoluyla direnç kazandırmaktan, “yenilebilen aşı” çalışmalarına kadar pek çok çalışmada kullanılacak.
Cihaz ile ilgili soruları yanıtlayan ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Avni Öktem, projelerinin üç yıl önce başladığını ve TÜBİTAK-TEYDEB (Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı) ve KOSGEB tarafından da desteklendiğini söyledi.

Gen silahının, canlı hücrelere gen aktarabilmeye yaradığını anlatan Öktem, silahın tek ya da çok hücreli organizmalarda başarıya ulaştığını bildirdi.

Gen tabancasının BİOLAB Firması ile ortak yürütülen bir çalışma sonucunda iki yıl süren AR-GE çalışmaları ile 10 kişilik bir ekip tarafından üretildiğini anlatan Öktem, gen tabancasının ticarileşmesi için ODTÜ Teknopark’ta bir firma kurduklarını belirtti.

Gen tabancasının dünyada sadece bir kaç firma tarafından, Türkiye’de ise ilk kez ODTÜ ve BİOLAB şirketi ortaklığı ile üretildiğini ifade eden Öktem, şunları kaydetti:
“Yaklaşık iki yıl önce, kendi aramızda konuşurken, dedik ki ‘Bu aleti dünyada bir firma üretiyor biz neden üretmiyoruz’. Başladık ve 6 ay içerisinde ilk prototip ortaya çıkardık. Kendisi de ODTÜ’lü olan, Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun Sinan Vasfi beyle ODTÜ Teknopark’ta OBİTEK firmasını kurduk. Tabancayı geliştirdik ve ticari hale getirdik. Yurt içinden iki araştırma merkezine satışını yaparken, yurt dışından da Rusya ve Çin ile bağlantıya geçtik. Halen sistem bir İngiliz firması tarafından da dünya çapında pazarlanmaktadır. Teknolojiyi BİOLAB ve OBİTEK Firmaları ile geliştirirken gen transferi çalışmaların da ODTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Meral Yücel’in katkıları olmuştur.”

“SU DOLU BALONA GENLE KAPLI MİSKET ATMAK”
Canlı hücrelere istenilen geni aktarmayı başardıklarına işaret eden Öktem, milimetrenin binde biri oranında çalıştıklarını söyledi. Öktem, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gen tabancasıyla yaptığımız, su dolu bir balona misket atmak. Gen tabancası ile yapılan basit olarak, su dolu balon olarak tasvir ettiğimiz bir hücreye, genle kaplanmış misketlerle ateş etmeye benziyor. Söz konusu gen kaplı misketler hücrenin içine girerek istenilen değişiklikleri yaratıyor. Böylece yeni genler yerleştirerek ya yeni karakterler yaratıyoruz ya da yeni ürünler elde ediyoruz. Şu an yürüttüğümüz projelerden birinde buğday bitkisine tuz ve kuraklık direnci sağlayan genlerin aktarılması üzerinde çalışmaktayız. Geliştirilen bu tip bitkiler tuzlanmaya ve kuraklığa çok daha yüksek oranda tolerans göstermektedirler.”

“YENİLEBİLİR AŞI”
Gen tabancasının, yeni araştırmalar yapma noktasında bir araç olduğunu anlatan Öktem, normal aşılar yerine “yenilebilir aşılar”ın yakın bir gelecekte insanların kullanımına sunulabileceğini bildirdi. Öktem, şöyle konuştu:
“Çok çeşitli kullanım alanına sahip gen tabancısıyla geliştirilebilecek muzu yiyen çocuklar, sabah kalktıklarında örneğin Hepatit-B aşısı olmuş olacaklar. Çocuklar için iğne kabus olmaktan çıkacak. Afrika’da özellikle kolera aşısının taşınması ve saklanması ile ilgili sorunlar olabiliyor. Bu yöntemle bu sorun ortadan kalkacak. Ya da ineklerin süt sağlayan hücreleri gen tabancasıyla mutasyona uğratılarak gene aşılı ya da bol proteinli-vitaminli süt elde edilebilecek. Örneğin, büyükbaş hayvanların yediği yoncalara şap aşısı enjekte edilecek, onu yiyen hayvanlar otomatik olarak aşılanmış olacak. Çiftlik balıkları çeşitli hastalıklara karşı son derece duyarlılar. Bu teknoloji ile balıkların yemleme ile aşılanması da mümkün olacaktır.”

Öktem, gen tabancasının, TÜBİTAK, TTGV (Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı) ve TÜSİAD tarafından organize edilmekte olan 7. Teknoloji Ödülleri kapsamında Biyoteknoloji, Nanoteknoloji ve Nanobioteknoloji Özel Ödülü kategorisinde birincilik ödülü aldığını da sözlerine ekledi.

CİHAZ NASIL ÇALIŞIYOR?
Gen tabancası, bir kontrol ünitesi ve atış kutusundan oluşuyor. Aşılanacak hücre plakaya yerleştiriliyor ve elektronik kontrol ünitesine gerekli atış bilgiler giriliyor.

Üzeri istenilen genlerle kaplanmış olan mikron boyutundaki altın veya tungsten parçacıklar atış başlığına yüklenmekte ve sıkıştırılmış azot veya helyum gazı ile hızlandırılarak hedef dokulara püskürtülüyor.

KAYNAK: ntvmsnbc

18 Aralık 2007 Salı

GEN ARAŞTIRMALARI

İnsan vücudunun genetik haritasını çıkarma çalışması iki yıl önce bilimadamlarından oluşan bir uluslararası grup tarafından tamamlanmıştı. Bilimadamları şimdi de hayvanların, bakterilerin ve virüslerin genetik haritalarını çıkarmaya çalışıyor. Bütün bu çalışmaların hastalıklarla mücadele alanında yeni imkanlar yarattığı görülüyor.
Her organizmanın kendine özgü bir genetik yapısı var. İnsanın genetik haritası üzerindeki yoğun çalışma 13 yıl sürdü ve insan genlerinin nasıl sıralandığı ortaya çıkarıldı.
Bir organizmanın genetik bilgileri kimyasal yapıdaki DNA’lar ve kromozomlarda saklanıyor. İnsanın gen haritasını çıkarma çalışması sırasında DNA içinde en az 25 bin gen belirlendi. DNA’lar, hücreler içinde çok yakın aralarla sıralanmış kromozomlara paralel olarak yeralıyor. İşte DNA’ların sıralanış biçimi, farklı genetik profilleri ortaya çıkarıyor. Amerika’nın Los Alamos Ulusal Laboratuvarı bilimadamlarından Tom Brettin, bugüne kadar belirlenen ve genetik sebeplerden kaynaklanan dört bin ayrı hastalığın teşhis ve tedavisi alanında çalışıyor:
“Bu hastalıkların anne ya da babadan çocuğa geçtiğini biliyoruz ama tam olarak sebebini bilemiyoruz. İnsan kromozomlarının sıralanış biçimine ve kimyasal yapısına bakarak ve bunu aynı aile içindeki sağlıklı bir kişiyle kıyaslayarak hastadaki özellikleri anlayabiliriz.”
Genetik tedavi ya da genlerin manipülasyonu şu anda kullanılan bir yöntem ve bu yolla kalıtımsal hastalıkların çoğunun önlenebileceği düşünülüyor. İlaçlar bile bireyin genetik yapısına uygun olarak hazırlanabilecek. Ancak araştırmacı Tom Brettin’e göre, önce, bazı ilaçların aynı hastalığa yakalanmış farklı insanlarda neden farklı sonuçlar verdiğini anlamak gerekiyor:
“Örneğin aynı tür kanserin tedavisinde farklı bireylerde farklı sonuçlar alınabiliyor. Şu andaki varsayıma göre, tedavi gören bireylerin koromozom yapısı farklı olduğu için bu durum ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, insan kromozomlarının sıralanış biçimine bakarak en iyi tedavi yöntemini bulabiliriz diye düşünüyoruz.”
Bugün genler konusunda daha çok bilgi sahibi olduğumuz kesin. Ancak genlerin nasıl çalıştığı hala tam olarak bilinmiyor. Genler, toplam genetik haritanın üçte ikisini oluşturuyor ve bilimadamlarının öğrenmesi gereken daha çok şey var. Araştırmacı Tom Brettin anlatıyor:
“Eldeki bilgilerin ancak yüzde bir’inin, ne anlama geldiğini biliyoruz. Genler, kromozomların sadece küçük bir parçası. Ama genler arasında geniş alanlar var ve bunların insan vücudunun gelişmesinde ya da bir hastalığın başlamasında ne gibi bir rol oynadığını hiç bilmiyoruz.”
Ancak uzman, genetik araştırmalarda kaydedilen ilerlemenin, tıpta devrim yarattığını söylüyor:
“Açıkçası, 21’inci yüzyılda insan sağlığı konusundaki bilgiler çok değişecek. Birey bir hastalığa yatkınsa, hayat tarzını değiştirerek hastalığın başlamasını önlemek belki mümkün olacak... Gen haritasını iyi anlayarak her bireyin özelliklerine göre tedavi yöntemleri belirlemek söz konusu olabilecek...”
Los Alamos Ulusal Laboratuvarı’nda, bakterilerin genetik kodunu çözümleme yönünde çalışmalar da devam ediyor. Bu çabaların, çevre kirliliğini azaltma, küresel ısınmayı durdurma ve temiz yakıtlar geliştirme gibi birçok alanda yararlı olması umuluyor.

Powerful Molecular Motor Permits Speedy Assembly of Viruses

A team of physicists at the University of California, San Diego and biologists at Catholic University of America, Washington D.C. has shown that a tiny viral motor generates twice as much power, relative to its size, as an automobile engine. The finding explains why even very large viruses can self-assemble so rapidly.
In the study, published October 23 in the journal Proceedings of the National Academy of Sciences, the researchers used laser tweezers to measure the forces generated by a nanoscale motor that packs DNA into a virus during the assembly of an infectious virus particle. They discovered that the motor is considerably stronger than any known molecular motors, including those responsible for muscle contraction. The researchers say this power allows the virus to reel in its long genome with remarkable speed.
“The genome is about 1,000 times longer than the diameter of the virus,” explained Douglas Smith, an assistant professor of physics at UCSD and co-author of the study. “It is the equivalent of reeling in and packing 100 yards of fishing line into a coffee cup, but the virus is able to package its DNA in under five minutes.”
For the study, the researchers used bacteriophage T4—a tiny virus that infects E. Coli bacteria—because T4 is well characterized and amenable to the analysis of its functions in a test tube. They say that it should be feasible to extend their work to viruses that affect humans, such as adenoviruses, which cause colds, and herpes viruses, which cause chicken pox, shingles and cold sores.
“Historically, path-breaking work on bacteriophage assembly has led to breakthroughs in animal virus assembly,” said Venigalla Rao, a professor of biology at Catholic University of America and co-author on the paper. “Particularly since the assembly of herpes viruses very closely resembles that of bacteriophage T4, our work should provide important insights to set up herpes virus in vitro systems in the near future.”
The researchers say that their work could ultimately lead to better ways of designing antiviral medications. Drugs that target the DNA-packaging process could block the infection cycle by preventing viral assembly. Such drugs could also interfere with the ability of the virus to inject its DNA into the cells it infects because injection is facilitated by the high pressure at which the genetic material is packaged within the virus’ outer shell, or capsid.
To measure the forces produced by the molecular motor during packaging, the researchers attached a strand of viral DNA to one microscopic bead and attached another bead to an empty viral capsid that contained the nanomotor at its mouth. Using laser beams to hold onto each bead, they brought the DNA strand and capsid into proximity. They then measured the resistance produced by the motor as it grabbed the strand of DNA and pumped it into the viral capsid, as well as the speed at which the DNA was pumped.
Measurements of the dynamics of individual molecular motors provide information that cannot be obtained through traditional biochemical techniques.
“Laser tweezers are being used by several groups around the world to study molecular motors,” said Derek Fuller, a graduate student working with Smith, and the first author on the paper. “Since we measure single DNA molecules, it allows us to study dynamics on a much smaller scale than previous bulk studies where individual features are often averaged out.”
The T4 DNA-packaging motor was able to speed up and slow down as if it had gears. The researchers report that this is the first discovery of a molecular motor exhibiting widely variable speed, and they propose that the feature may have an important biological function. It may permit DNA repair, transcription or recombination—the swapping of bits of DNA to enhance genetic diversity—to take place before the genetic material is packaged within the viral capsid.
“The dynamic variability of packaging rate makes sense because, in the infected cell, the DNA is not fed to the motor as a free molecule,” explained Rao. “It is very likely a complex and highly metabolically active structure. Thus the motor needs to adjust the packaging rate to accommodate other processes.”
“Just as it is good for a car to have brakes and gears, rather than only being able to go 60 miles per hour, the DNA-packaging motor may need to slow down, or stop and wait if it encounters an obstruction,” added Smith.
Other contributors to the study were Dorian Raymer at UCSD and Vishal Kottadiel at Catholic University of America.The study was supported by the National Institutes of Health and the National Science Foundation.

8 Aralık 2007 Cumartesi

UZAYA GİDEN MİKROP

Uzay mekiğiyle uzaya gönderilen mikroplar, döndüklerinde daha öldürücü hale geldiler. Bu mikroplarda toplam 167 genin değişmiş olduğu gözlendi.


WASHINGTON - Gıda zehirlenmelerine yol açan salmonella adlı mikrop, Eylül 2006’da uzay mekiği ile uzaya gönderildi. Aynı tipten mikroplar da uzay mekiğindekilerle aynı sıcaklık koşullarında dünyada saklandı. Her iki grup mikrop da farelere verildiğinde uzaya gönderilenlerin, fareler üzerinde üç kat daha ölümcül olduğu belirlendi.


Mikropların farelere verilmesinden 25 gün sonra, dünyada kalan mikropları alan farelerin yüzde 40’ı hayatta kalırken, uzay yolculuğu yapan mikropların verildiği farelerin ancak yüzde 10’u hayatta kalabildi. Uzay mikroplarının, fareleri daha çabuk öldürdüğü de saptandı.Bilim adamları, mikropların üzerinde yaptıkları incelemeler sonucunda, uzaya gönderilmiş mikropların genlerinin 167’sinin değişmiş olduğunu gördüler.“Proceedings of the National Academy of Sciences” adlı bilimsel dergindeki makalenin hazırlayıcılarından Arizona Devlet Üniversitesi Enfeksiyonel Hastalıklar ve Aşıbilimi Merkezi’nden Cheryl Nickerson, “İnsanlar uzaya da okyanusun dibine de gitseler, beraberinde mikropları da götürüyorlar. Tamamen sterilize edilerek gönderilmeleri mümkün değil. Bu mikroplar bu yolculuklar sırasında değişime uğruyor. Nasıl değiştiklerini anlamak, çok önemli. Bu değişimin nedenini anladığımızda, enfeksiyonel hastalıklarla mücadelede de önemli bir mesafe katedilmiş olacak” dedi.

64 MİLYON DOLARLIK SORU

Mikropların neden değişmiş olabilecekleri sorusuna, “işte 64 milyon dolarlık soru da bu” diye yanıt veren Nickerson, “Uzay yolculuğundaki bu değişimin mekanizması konusunda bildiklerimiz yüzde 100 kesinliğe ulaşmış değil” dedi.Nickerson, düşük yer çekiminde hücreler arasındaki sıvı geçişinin düşük olduğunu, dolayısıyla mikrobun bu yeni çevre koşullarında hayatta kalabilmesi için, genetik yapısında değişiklikler oluştuğunun sanıldığını söyledi.




NEDEN BU ÜLKEDE BENZİNE 3 YTL VERİYORUZ?


Türkiye petrol denizi üzerinde mi? Sınırın öteki yakasında petrol çıkıyor da Güneydoğu’da niye çıkmıyor? Ya da başlayıp bitmeyen bir polemik; Türkiye’de petrol var ancak yabancılar çıkarmamıza izin vermiyor! Peki gerçekten petrolü bol denilen Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde petrol var mı? Bu soruya Sultan II. Abdülhamid yüz yıl öncesinden cevap veriyor. Sultan’ın hazırlattığı tespit haritasında Güneydoğu Anadolu’nun neredeyse tamamında yüksek ölçekte petrol rezervinin olduğu saptanıyor. Görevli mühendisler araştırmalarını Doğu ve Güneydoğu ile sınırlı tutmayıp Osmanlı toprakları içinde bulunan Zaho, Erbil, Kerkük, Süleymaniye, Musul ve Bağdat gibi bölgeleri de tarıyorlar. İşin en ilginç tarafı yüz yıl önce hazırlanan petrol haritasının birçok yerinde hâl-i hazırda petrol çıkarılıyor olması. 6 ay önce Barzani ailesi tarafında Habur Çayı’nın öteki kıyısında çıkartılan ve Türkiye’nin, tabir yerindeyse, iştihanı kabartan petrol kuyuları bunlardan sadece biri.
BİTLİS’TE PETROL

Sultan II. Abdülhamid özellikle 1800’ün son çeyreğinde tüm dünyada gündeme gelen ve stratejik bir maden olduğu kabul edilen petrol için büyük çaba harcadı. Yetişmiş jeoloji ve maden mühendisi olmaması Devlet-i Aliye’nin elini kolunu bağlıyordu. Ancak uğruna savaşların çıkartılacağı, yeni bir dünya düzeninin oluşturulacağı petrolün ehemmiyetini anlayan Abdülhamid sıkıntıları kendi fedakarlıkları ile aştı. Hazine-i Hassa’dan, yani padişahın şahsi malından ödenek çıkartılarak geniş kapsamlı bir petrol rezervi çalışmasına girildi. Sultan’ın kendi parasıyla yaptırdığı çalışmada yabancı ve yerli mühendisler yer aldı. Musul ve Bağdat havalisinde, Dicle ve Fırat nehirleri havzasında petrol taraması yapıldı. Alman maden mühendisi Paul Groskoph ve Habip Necip Efendi yönetimindeki araştırma ekibi çalışmalarını 22 Ekim 1901’de Sultan II. Abdülhamid’e sundular.Bu zamana kadar söylenen ancak mahiyeti hakkında bir bilginin bulunmadığı “Sultan’ın petrol haritası” sadece Güneydoğu’da değil, Hakkâri ve Bitlis gibi illerde de petrol bulunabileceğini öngörüyor. Haritayı hazırlayan heyet, Bitlis Suyu denilen çayın kıyısı boyunca önemli petrol rezervleri tespit etmiş. Heyetin başkanı Paul Groskoph, petrol noktalarını tek tek tespit ettiklerini aktarırken, takip ettikleri güzergâhı da detaylı bir biçimde anlatıyor. Petrol havzasını dolaşan Paul, Siirt tarafında ve Dicle Nehri kıyısında zengin petrol rezervlerinin bulunduğunu belirtiyor. Dicle Nehri kıyısındaki noktalarda yeterli araştırmayı yükselen sulardan dolayı yapamadıklarını da raporuna ilave eden Paul, nehrin kıyısı dışında, Dicle’nin kıyı şeridi boyunca uzayıp giden yüksek dağlarda da petrol bulunduğunu kaydetmiş. Yine de o dönemin teknik imkanları açısından 900 metre yükseklikteki bu dağlardan petrolün çıkarılması ve nakliyatının zor olacağını eklemeyi unutmamış raporuna. Güneydoğu Anadolu’nun neredeyse tamamı ve Doğu Anadolu’nun bir kısmını kapsayan petrol haritasında Diyarbakır, Mardin, Bismil, Hazro Çayı etrafı, Sinan, Batman Çayı etrafı, Dicle bölgesi, Midyat, Bedran, Tulan, Siirt, Botan Çayı etrafı, Habur, Fındık, Cizre, Habur Çayı etrafı, Bitlis Çayı kıyısı ve Hakkâri (Çölemerik)’de önemli petrol yataklarının bulunduğu kaydediliyor.

HARİTA İLK KEZ YAYIMLANIYOR

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çalışmalarını tamamlayan heyet daha sonra bugün Irak sınırları içinde kalan merkezlerde petrol taramasına devam ediyor. Kerkük, Babagürgür, Zaho, Süleymaniye, Bağdat, Musul ve Altınköprü’deki petrol noktaları kilometre ve yerleşim yerlerine göre yön tayini yapılarak kayıt altına alınıyor. Raporda Kerkük ve şehre 15 kilometre uzaklıktaki Babagürgür bölgesinde yoğun miktarda petrol rezervinin bulunduğu belirtiliyor. Babagürgür bölgesinin II. Abdülhamid’in şahsî malı olduğu, ve bu topraklarda Türkiye’deki Nefçi ve Doğramacı ailesinin pay sahibi olduğu biliniyor. Ekip yaptığı tetkikler sonucunda en kaliteli petrolün Bağdat yakınlarındaki El-Kayra ile Mendel’de olduğu sonucuna da varıyor. Ulaşımın Dicle’de sal üstünde, karada da at ve eşek sırtında yapıldığı bir dönemde aylarca süren bir çalışma sonunda Başmühendis Paul Groskoph, ince detayların yer aldığı raporun sonuna iki önemli noktayı da ilave etmeyi unutmuyor: “Dicle ve Fırat nehirleri havzasında zengin ve mühim petroller bulunuyor. Bunların işletilmesi ve pazarlanması için Bağdat’a uzanan bir tren yolu lâzım. 1889’da inşaatına başlanan ve 1902’de biten demiryolu petrolün Anadolu’ya taşınmasını sağlayacaktır. Bunun için ana hatta sadece birkaç ilave ek hattın yapılması yeterlidir.” Başmühendisin ikinci notu ise iyi değerlendirilmesi durumunda bu petrol coğrafyasının gelecekte dünyanın en önemli merkezlerinden biri olacağı şeklinde.Kısa bir zamanda bu kadar noktada tarama yaptırarak günün kıt imkânlarına rağmen petrol tespitini belgelendiren Sultan II. Abdülhamid’in saltanat ömrü petrol çıkartmaya yetmedi. İlk kez yayımlanacak olan ‘Sultan’ın petrol haritası’ Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve önümüzdeki günlerde kamuoyuna sunulacak olan “Osmanlı Döneminde Irak” isimli kitapta yer alacak. Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Budak, bu çalışmayla Irak’taki Osmanlı’yı kamuoyuna sunacaklarını belirtiyor. Kitabın editörlüğünü yapan Cevat Ekici de kitaptaki birçok belge ve çizimin, özellikle de petrol bölümündeki haritaların halen üzerinde çalışılmaya değer belgeler olduğunun altını çiziyor.Çalışmanın kapsamı petrol haritası ve bununla ilgili raporlarla kısıtlı değil. Hazine-i Hassa’ya devredilen petrol hakları ve bununla ilgili yazışmalar da bulunuyor kitapta. 18 Kasım 1902’de Yıldız Sarayı’na gönderilen belgede Musul vilayetindeki petrol madenlerinin imtiyazının Hazine-i Hassa’ya verildiği kaydediliyor. Daha sonraki tarihlerde padişaha ait araziler Maliye Hazinesi’ne devrediliyor. Ancak 12 Ocak 1920’de Maliye Hazinesi’ne devredilen padişaha ait bütün malların tekrar Hazine-i Hassa’ya devri için bir kararname çıkartılıyor. Aksiyon dergisinin 480. sayısında yer alan “Hanedan Musul’u istiyor^” başlıklı haberde, Osmanoğullarının Sultan Abdülhamid’ten miras kalan Musul’daki gayrimenkullerini almak için hukuki bir mücadele başlattıklarına yer veriliyordu. Aynı haberde hanedanın mirasçılarının daha önceki dönemlerde Musul’daki gayrimenkulleri dava yolu ile kazandıkları, ancak birtakım siyasi manipülasyonlar sebebiyle bu kararın uygulanmadığı da vurgulanıyordu.

65 NOKTADA PETROL TESPİT EDİLMİŞ

1. Diyarbakır
2. Mardin
3. Bismil
4. Hazro Çayı
5. Sinan
6. Batman çayı
7. Dicle
8. Midyat
9. Bedran
10. Bitlis Suyu (çayı)
11. Tulan
12. Siirt
13. Botan çayı
14. Habur
15. Fındık
16. Cizre
17. Dehuk
18. Zaho
19. Habur çayı
20. Hakkari (Çölemerik)
21. Ahmediye
22. Bisan
23. Alkuş
24. Akra
25. Büyük Zap
26. Revanduz
27. Musul
28. Karakuş
29. Nemrut
30. Küçük Zap
31. Erbil
32. Köysancak
33. Altınköprü
34. Şargat
35. Hamrin Dağı
36. Kerkük
37. Taşhurmatı
38. Tavuk
39. Karadağ
40. Süleymaniye
41. Karadağ
42. Aksu
43. Tuzhurmatı
44. Kefri (Salahiye)
45. Deli Abbas
46. Tikrit
47. Samara
48. Haso çayı
49. Narbin Suyu
50. Diyale Suyu
51. Ramadi
52. Felluce
53. Mendeli
54. Bakuba
55. Kazımiye
56. Bağdat
57. Museyyeb
58. Hılle
59. Kerbela
60. Hit
61. Fırat
62. Anah
63. El-Kadim
64. Ebu Kemal
65. Meydani



Abdülhamid ve yakın tarihimizle ilgili daha çok bilgi edinmek isteyenler için resimdeki kitabı öneririm. Çok çarpıcı bilgiler edineceğinizden eminim.